27 Mart 2010 Cumartesi

Güzellikler...

Bugün Ankara 19 Mayıs stadyumunda tempolu,heyecanlı bir maç izledik diyemeyiz.Gençlerbirliği'nin ligdeki rahat konumu futbollarını da etkiliyor.Diyarbakırspor ise fazlasıyla rakibinden çekinerek çıkmıştı sahaya,ileride Bebbe onun arkasında da Tjikuzu sahadaki yalnız gol silahlarıydı onlar için.Mustafa Pektemek'in kafa golü skoru belirledi,Gençlerbirliği'nin diğer 4 atağından 3 ise direkten döndü.Diyarbakırspor ise 2 ciddi tehlike yaratabildi maç boyunca.Yeşil çim üzerinde olanlar sadece bunlardan ibaretti.

Tribünlerde ise son zamanki istenmeyen hadiseleri unutturacak güzellikte sahneler vardı.İki takım seyircisi karşılıklı olarak birbirlerinin tezahüratlarını yaptılar,rakip takımları maçtan önce ve sonra çağırdılar,aslen Diyarbakırlı olan Burhan için beraber tezahüratlarda bulundular.Saygı duruşunda Özhan Canaydın için yükselen alkışlar da güne ayrı bir güzellik kattı.Konuk takımın seyircilerinin açtığı tek şey ise Türk bayrağı idi.Hassasiyet gösterildiğinde,istendiğinde çok güzel görüntülerde sergileyebiliyormuşuz demek ki,umarım bundan sonra güzelliklerle anılır Diyarbakırspor maçları.

26 Mart 2010 Cuma

Beklenen maç...


Bursaspor da katbetti bu akşam.Artık iyice ölüm kalım maçı oynanacak Ali Sami Yen'de pazar akşamı.İki takım da daha iyi oynayıp kazanma yoluna mı gidecekler acaba?Öyle olmadığını hepimiz az çok kestirebiliyoruzdur.Kavga gürültü içinde geçecek bir derbi daha bizi bekliyor gibi.Daha iyi oynayamaya çalışanın değil de rakibini daha fazla bozmaya çalışanın ve bunu başarının kazanma olasılığı daha yüksek.Bunu daha iyi yapabilecek gibi duran taraf Fenerbahçe.Golü atan kilidi çözecek ve muhtemelen alt bitecek bir karşılaşma.Biz ise hayallerimizde yaşattığımız,rüyalarımıza giren,bize fırsat verilse de sahada olsak neler yaparız neler diyen bir derbiden çok uzaklarda kalacağız yine.Milyonlarca insan ben bir Arda olsam,ben bir Emre olsam,ben bir Gökhan Gönül olsam nasıl canımı dişime takarım,nasıl muhteşem bir gol atıp kendi taraftarıma koşarım diye düşünürken,onlar karşılaştıkları baskı ile sinir küpüne dönüp,bahaneleri yeri gelince hakemde yeri gelince rakipte arayacaklar göreceğiz.Umarım dağ fare doğurmaz önceden olan çokçaları gibi...

14 Mart 2010 Pazar

Fener gol gol gol,şampiyonluk gidiyor...


Maçın başlamasına yaklaşık bir saat kala yerimizi aldık maratonda.Bir futbol maçı için daha güzel bir hava,daha güzel bir atmosfer zor bulunur dese yeridir.Maça ilgi büyüktü,Gençlerbirliğinin kale arkası kısmı dışında stat iğne atsan yere düşmez diye tabir edilen şekildeydi.Futbolcular ısınmaya geldiğinde iki takımda da sürprizler vardı.

Gençlerbirliği'nde defansın ortasında sakatlığı devam İvan'ın yerine,geçen hafta olduğu gibi 19 yaşındaki oyuncu Mahmut Boz vardı.Sene başından itibaren kanatlardaki hızlı adamlarıyla etkili olmaya çalışan Gençlerbirliği bu sefer bu silahlarını çekmemişti Fenerbahçe'ye karşı;Burhan ve Hurşut yedekler arasındaydı.Maçtan öncesi yapılan basın toplantısında Thomas Doll "Fenerbahçe'yle 100 maç yapsak,ancak birini kazanabiliriz"söylemiyle uyuşan bir 11'di bu.Alman hocaların genellikle rakibi rehavete sokmaya çalışan demeçlerinden biri olarak görmüştüm Doll'un söylediklerini ancak gerçeklik payının da olduğunu açıkça gördük.İleri uçtaki isim ise Kahe değil Mustafa Pektemek'ti.Lugano ve Bilica gibi iki güçlü stoperin arasında ne yapacağını merak etmeye başlamıştık bile.

Fenerbahçe tarafında ise defans ve orta saha seçimleri beklenen gibi iken,forvetteki Gökhan Ünal tercihi ise Daum kafasındakileri analamımızı güçleştiriyordu.Madem Gökhan'ı takıma monte etmek gibi bir niyeti vardı,neden bundan önceki maçlarda bu oyuncuyu son 5 dakikaya kadar kulübede tutuyordu anlamak mümkün değil.Yedeklerde ise Daum'un elinde forvet alternatiflerinin ve Özer'in dışında çok elle tutulur birşeyin olduğunu söylemek zordu.

Orta saha mücadelesi şeklinde geçen maçta,iki takımın da 1-2 pozisyonu dışında herhangi bir tehlike yaşanmadı kale önlerinde.İlk yarının ilk 20 dakikası Fenerbahçe,ikinci yarının ilk 20 dakikası ise Gençlerbirliği kontrolünde geçti.Bunun dışındaki zaman dilimlerinde ise gayet ortada seyreden bir maçtı.

Sene başından beri bir defa bile küfür etmeyen Gençlerbirliği seyirci ise,bu geleneğini Emre'ye karşı bozdu.Maçın ilk yarım saatindeki agresif tavrı,her tartışmanın içine girmesi Emre'nin tribünlerden tepki almasına sebep oldu.Sene başından itibaren,19 Mayıs'a gelen açık ara en iyi oynayan futbolcu iken,bu şekilde kendini sevimsiz bir konuma düşündürmesi gerçekten üzücü.Fenerbahçe'nin Gökhan Ünal ile birlikte ayakta kalan tek ismiydi.Her yere bastı,sürekli sorumluluk almak için elinden geleni yaptı,şut attı,dripling yaptı.Kısacası bir orta saha oyuncusunun yapması gereken herşeyi başarıyla yerine getirdi.Bir parantez de Gökhan Ünal'a açmak lazım.İyi mücadele,iki üç kere orta sahadan kaleye yüzünü iyi dönüp ceza sahası önlerine kadar dripling yapıp,takımına frikikler kazandırdı.Beklediğimden daha diri ve hazır gördüm onu.Kulübede paslanmaması gerekir diye düşünüyorum.

Gençlerbirliği cephesi ise bu Fenerbahçe'den bu kadar çekinmemeliydi.Şimşeklerin,iyi başladığı ikinci yarının devamını getirememesinin esas sebebinin ise Doll'un oyunu yanlış okuması ve beraberliğe razı olmasının olduğunu düşünüyorum.Bu seneki en kötü Doll performansıydı ve bu bizleri üzdü.Mahmut Boz sahanın Gençlerbirliği adına en etkili ismiydi.Defansın ortasında genç yaşına rağmen çok kritik müdahalelerde bulundu.Topu ileri şişirmek yerine,büyük bir soğukkanlılıkla ayağa oynarak oyuna sokmaya çalıştı ve bunda da çok başarılı oldu.Mustafa Pektemek iki stoperin arasında fazlasıyla ezildi.Doll'un planı ortadan Harbuzi ve Sandro'nun Pektemek'e atacağı toplarla Fenerbahçe defansını ortadan delmekti sanıyorum ancak planının tuttuğunu kesinlikle söyleyemeyiz.Fenerbahçe her ne kadar iyi bek oyuncularına sahip olsa da bu beklerin aynı zamanda hücumcu bekler olduğunu ve arkalarında boşluklar bıraktıklarını pek kayda değer bulmadı galiba Thomas Doll.İkinci yarı oyuna giren bir Hurşut veya Burhan Fenerbahçe'ye fazlasıyla sorun yaratabilirdi.

Maçın bitmesine 5 dakika Fenerbahçe tribünlerinden yükselen ses de birçok Fenerlinin aklından geçenleri dışa vuruyordu aslında:

"Fener gol gol,şampiyonluk gidiyor..."

10 Mart 2010 Çarşamba

Eskişehirspor maçının ardından


Statta,Eskişehirsporlular arasında izlediğimiz bir maçtı.Maçın başlamasına 2 saat kala girdiğimizde 20000 kişi civarı alan açık tribünün tamamının dolduğunu görünce şaşırdık doğrusu.Maç hafta içi idi,sen ne zaman çıktın işinden gücünden ne zaman karnını doyurdun da geldin demek geldi içimde.Ancak maç başlayınca stadın pazartesi günü bu kadar erken dolmasından dolayı oluşan şaşkınlığım kalmadı çünkü stadın dışarısından da maçı takip etmeye çalışan yaklaşık 1000 kişilik bir kesim vardı.Eskişehir halkı İstanbul takımlarıyla yaptıkları maçlara oldukça bilenirler, bir de üstüne Galatasaray'ın belalısı haline gelmeleri onları daha da bir iştahlandırmıştı.Ev sahibi takımın tribünleri muhteşemdi, oldukça renkli ve 7den 70e herkesin takımını tanıdığı, sevdiği, desteklediği bir tribün.Ne yazık ki aynı şeyleri deplasman takımının tribünü için söyleyemeceğim.Maçtan önce gerginlik yaratmak için ellerinden ne geliyorsa yaptılar.Zaten maçtan sonra da yedikleri biber gazı ve dayak az bile demek istiyorum, yaptkları onca şeyden sonra.


Sahanın içerisine geldiğimizde ise klasik Rijkaard korkaklığının takımın mağlubiyetini hazırladığını söyleyebiliriz.Formsuz olan Servet'te ısrar etmek,geçen haftaki takımı bozup kendince daha sağlam bir takım çıkarması Galatasaray'ın ipini çekti.Dos Santos'un takıma ısınması, kendine güveninin gelmesi için önemli bir maçtı Eskişehirspor maçı ancak, Rijkaard bu işe bile çomak sokmayı başardı.Galatasaray'ın açık ara en iyisi Jo idi.İleriye gönderilen bütün toplara koşusunu yapıp,Vuçko altında adam markajında olmasında rağmen çoğu topu aldı, alamadıklarını da rakibe aldırmadı.Elano ve Caner de kötünün iyileriydiler.Arda, Sabri, Servet ve Topal ise adeta döküldüler.


Bir paragraf da Rıza Çalımbay'a açmak gerekiyor.Maç öncesinde galip gelmemizin çok zor olduğunu düşünüyordum, çünkü Rıza Çalımbay'ın gerekirse adam adama markajlarla, sadece rakibin hatasını bekleyip futbol adına ortaya hiçbir şey koymacağından emindim ve beklediklerim de gerçekleşti.1 pozisyonla 2 gol bulan Eskişehirspor her zamanki gömülme stratejisiyle istediğini aldı.Ancak Rıza'nın sene sonu Eskişehir'den ayrılacağını düşünüyorum, seyircinin bu maçta bile Rıza'dan memnun olmaması bunun bir göstergesi.


Bu maçla kaybedilenler çok fazla.Başta liderlik, şampiyonluğun adaylarının artırılması, takımın kendine güvenini kaybetmesi, ard arda iki maç alamama geleneğine devam edilmesi, görülen sarı kartlar, Rijkaard ile ilgili soru işaretlerinin oyuncuların da kafasında oluşmaya başlaması.Bence Galatasaray sezonun en önemli maçını kaybetti.Bu maçla beraber şampiyonluğun artık hayal olduğunu, mucizelere kaldığını düşünüyorum, umarım yanılıyorumdur.

7 Mart 2010 Pazar

Tadı kaçtı

Dün yaşanan olaylar diğerlerinden daha farklıydı.Bütün bir stad İstiklal Marşı'nı ıslıkladı, yüzlerce taş atıldı ve Diyarbakırspor'un, Diyarbakır'da yaşayan bir kesim tarafından TSL'de istenmediği fazlaca açık bir şekilde gösterildi. Dünya'da lig maçlarında İstiklal Marşı okuyan nadir ülkelerden biriyiz ve bunun gereksizliğine sonuna kadar katılıyorum.Ancak okuyorsak ve bu marş kendi ülke sınırlarımız içerisinde 10.500 kişi tarafından ıslıklanıyorsa çok şeyi gözden geçirmek lazım.Futbolu siyasetin arka bahçesi yapmaya çalışanlara da bir dur demek,insanlıktan çıkıp sahaya kaya parça atanlara da.Eğer Diyarbakırspor ligde kalırsa maçlarına atanan hakemlerine o stada tekrar gitmelerini nasıl sağlayacağız?En nihayetinde can güvenliği ve bu insanlardan birer ailenin mensubular ve çoğunlukla ailelerinin başındaki insanlar.Provakatörler için bulunmaz nimetti bu maç ancak bir şehrin halkı da futbolun yanındaysa bu kadarına izin vermez, her seferinde göz yummaz bu olanlara.Maça çoçuğunu getirip, onun yanında sahaya taş atmaz.
Ha bir de, hakem hakkında iyi niyetliydi maçı oynatmaya çalıştı deniyor.Anlayamıyorum bu yorumu.Sahadaki 25-30 kişinin canını tehlikeye atmak mıdır iyi niyetli olmak?O taş yardımcı hakemin başının 1-2 cm üzerine gitse,ölmeyeceğinin garantisi kim verebilir?Bu ülkeye mesleğini icra etmeye gelmiş Ergiç'in taşlar arasında taç atmaya çalışması, belki de hayatının en zor dakikalarıydı ve hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçti.Yazıklar olsun diyorum sadece ne denebilir ki?

2 Mart 2010 Salı

Kasımpaşa maçının gösterdikleri

Uzun zaman sonra göze hoş gelen bir futbol Galatasaraylıların içinde sönmekte olan futbol ateşini yeniden alevlendirdi diyebiliriz.Üç gün içerisinde gelen bu değişimi nasıl algılayabiliriz acaba?En zor fikstüre sahip takım bu süreçte bu futbolunu sürdürebilir mi, hedefine ulaşabilir mi?
Galatasaray uzun yıllardır hücum futbolunun Türkiye'deki tek kalesi.Oyunu rakip sahaya yıkan, çeşitli hücum varyasyonları deneyen, bunun yanında arka tarafında verdiği açıklarla da zaman zaman hüsrana uğrayan bir ekip.Ali Sami Yen'deki maçtan sonraki büyük çoşku da yukarıdaki özelliği özleyen taraftarın kendini dışa vurumudur.Peki Kasımpaşa maçında görülenler nelerdi?
-Son yıllarda ortaya çıkan orta sahadaki iki kesiciden vazgeçildi.Mustafa Sarp'ın yanına hücum aksiyonları da olan Ayhan geçti.Eğer Elano sakat olmasaydı muhtemelen Ayhan'ın yerine sahada onu görecektik.
-İleri 4'lü yetenekli ve süratli oyunculardan oluşmasının yanında, kendi aralarındaki sürekli dönüşüm de defansın dengesini alt üst etti.
-Giovanni uzun zamandır unutulan rakibi göbekten delmeyi ve top orta sahanın ortasına geldikten sonra yana ve geriye oynama dışında ileri gitme seçeneğinin de olduğu bizlere hatırlattı.
-Tempo üst düzeyde tutuldu.Hatta Atletico maçında antremansız oynayan Arda,ikinci yarı bu tempoya ayak uyduramaz hale geldi.
-Keita'nın, arkasındaki Sabri'ye büyük bir güven duyduğu görüldü.
-Uzun zaman sonra gerçek bir santraforun bir takıma neler katabileceği anlaşıldı.
-Hücum presinin pozisyon bulma ve tempoyu arttırmada ne kadar önemli bir unsur hatırlandı.
-İki takım da top oynamak için sahaya çıktığında futbolun ne kadar güzel olduğu,TSL'nin bahsettiğimiz marka değerinin ancak bu yoldan geçtiği sanırım idrak edildi.
-Kasımpaşa, hücum presini kırmanın en güzel yolunun ileriye şişirmek değil,korkusuzca ayağa top yapmak olduğunu ispatladı.
-Günümüz futbolunda kenar beklerin tabiri caizse maymuncuk görevi gördüğü gece ile gündüz gibi üç gün içerisinde ortaya çıktı.
-Galatasaray yıllardır süregelen Avrupa'dan elenme arifesinde yenilme geleneğine son verdi.
-Kewell'ın Bordeaux maçında attığı golden sonra, şöyle güzel bir gol izlemenin keyfine varıldı.
-İlk yarıda Keita yıllar sonra baraj üzerinden isabetli frikiğin tadını hatırlattı bize.(En son geçen sene Lincoln Olympiakos maçında atmıştı.)(Golden umudu kestik zaten artık)
-Son olarak da Arda bu kızı gerçekten seviyor galiba:)