13 Eylül 2009 Pazar

Elveda Afrika...


Çok kötü oynadık, hükmedemedik oyuna, sakin olamadık, sinirlerimize hakim olamadık. Geçilmesi gereken rakip vasat bir takımdı. Almanya liginin kalburüstü takımlarında oynayan oyuncularına güveniyorlardı; başka da bel bağlayacak birşeyleri yoktu zaten. Bir de oyuna golle başlayınca Türkiye, doğru düzgün kozları da kalmamıştı; meydan boştu, atımızı koşturmalıydık artık. Ancak hiçbir şey beklenildiği gibi olmadı. Adeta ezildik devre sonuna kadar, sahada yoktuk, seyrettik, elimizi kolumuzu dışarıdan bir güç bağlamış gibiydi. Devre sonundaki beraberlik oynadığımız oyuna göre hiçte kötü değildi.

İkinci yarı başlarken ilk yarı dökülen Önder ve sakatlığın etkisiyle durgun olan Hamit'in oyundan alınmaları doğru karardı. Oyuna giren İsmail ve Sercan isimlerine itiraz edecek halimiz yoktu. Ancak özellikle Semih'in aldığı her topu ezmesi, uç bölgede toıpu ayağında tutaması, zaten gününde olmayan orta saha elemanlarımızın iyice oyundan düşmelerine neden oldu. Gökhan Gönül ikinci yarıda sağ kanadı otobana çevirirken ona destek olarak Sabri oyuna alınsa, hem oyunun son bölümünde yorgunluğun etkisiyle son vuruşları yapamayan Gökhan bunları gole çevirebilirdi hem de o kanattan rakibin ipini çekebilirdik. Özellikle oyunun son 10 dakikasındaki pozisyonlardan gol çıkaramayınca, boynumuzu bükmek farz oldu. Ne de olsa papaz her zaman yemiyordu ve kaderden kısmetten yakınacak yüzümüz de yoktu.

Bir de maçın oynandığı stadtan bahsetmek lazım. Nasıl olur da bu saha da top oynanmasına izin verilir anlamak çok güç. Zemin berbat, ufak bir saha ve rakip zaten sert oynuyor. Futbol oynamaya hiç müsait olmayan şartlar vardı. Bu maçın ardından izlediğimiz İngiltere-Hırvatistan maçında saha denilen meret nasıl birşeymiş gördük.

Artık yavaştan dünya kupasında hangi takımı destekleyeceğimizi düşünmeye başlasak, en azından kendi egomuz açısından bir adım atmış oluruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder