1 Eylül 2009 Salı

Sen de Başını Alıp Gitme...


Bir futbol efsanesi vardı Ali Sami Yen'de bundan 13 yıl önce gelmişti. O futbol efsanesi kaşlarını çatardı, sahayı süzerdi, takım arkadaşlarına kızardı, rakibe kızardı, hakeme kızardı, kendisine kızardı... O kaşlarını çatınca sanki beyninde birşeyler dönüyormuş gibi alarm verirdi. Yüzümüz gülerdi o kaşlarını çatınca, yine birşeyler yapacak, yine nefesimizi kesecek, yine aklımızı durduracak diye. O Hagi'ydi, Türkiye'ye gelmemişti onun gibisi. Onu biraz anımsatsın birileri dedi bütün Galatasaray taraftarı, anımsatsın yeter bize dedi ve bu yüzden de kimlere kimlere kucak açmadı ama nafileydi hepsi.

Ardından geçen yaz bir adam geldi, sessiz sakindi gelişti. Bir Haldun Üstünel klasiği(tabi o zamanlar bilmiyorduk bunu) imza atmasıyla öğrendik. Talihsiz bir adamdı gelen, dünyanın önde gelen yeteneklerinden biriyken durmadan sakatlıklarla ve hocalarının anlaşılmaz taktikleriyle uğraşmıştı gelmeden önce. Ama herşeye rağmen Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldırmış tek oyuncuydu bu diyarlarda. Tıpkı Galatasaray seyircisi gibi aramış aramış bulmuştu sonunda. Türkiye'ye gelen en kariyerli oyuncuların başında gelmesi değil de nedense sürekli yaşadığı sakatlıklar gündeme getirildi. Geldiği günden itibaren kıymeti bilinmedi desek yeridir. Ancak Galatasaray seyircisi için yeri ayrı oldu. 10 giymedi belki ama ne fark ederdi, 19 da gönlümüz tahtına oturmuştu birden. Turuncu forma çıktı ardından, tepkiler de beraberinde geldi. Bu forma nasıl forma derken, Kewell çıktı giydi formayı üstüne ve satış listesinin tepesinde Metin Oktay forması ile beraber yer buldu kendine turuncu forma.

İlerleyen günlerde ara sıra yedek kaldı, dert etmedi. Deplasman vardı gitti, sorun çıkarmak lügatında yoktu sanki bu adamın. 4-1 önde olduğumuz Konya maçında kaleciyi geçip golü atamadağında yüzündeki üzüntü ifadesi kalbimize kazıdı onu. Bu nasıl bir iş ciddiyeti, bu nasıl bir saygıydı giydiği formaya. Yine yedekti birgün, Mehmet Topal sakatlandı, girdi ve unutulmaz goller arasında yerini çoktan alan golünü de bıraktı Bordaeux ağlarına bir sanatçı edasıyla. Ardından defansın ortasında oynayacaksın dediler, geçti işini yaptı. 90.dakikada değişiklik tabelasını gördüğümüzde kalbimiz cız etti, gözlerimiz doldu, bu yapılmamalıydı dedik; giren oyuncu Kewell'dı dakika 90'dı. O yine ses çıkarmadı, önemli olan takım dedi, ben 1 dakika da olsa, 90 dakika da olsa takımın yararı için elimden geleni yaparım dedi. Sevgilimiz oldu, babamız oldu, kardeşimiz oldu bütün bu yaptıklarıyla. Hele golünü attığı zaman gülümsemesi yok mu, soğuktan donan vücudumuzu derinden ısıtıyordu.

Derken bu sezona geldik ve yapılan transferlerle Kewell'a yedek kulübesi yolu gözüktü iyiden iyiye. Karısı ile de sorunlar yaşıyormuş diye duyduk. Goller attı bu senede girip yedek kulübesinden ama koşmadı, sevinmedi. Gülümsemeye başladı son gollerinde buna da şükür dedik ama içimizin burkulduğunu da hissetmiyor değildik.

Bu sene sonu sözleşmesi bitiyor. Gitme diyoruz, biz sana daha doyamadık ki diyoruz, yeni alıştık, candan, yardan geçilir mi diyoruz. Sen de başını alıp gitme Kewell, ne olur ne olur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder